3 Mart 2011 Perşembe

BLOGUMA DOKUNMA

BLOGCULARDAN SANSÜR KARŞITI BİLDİRİ


Blogspot platformunun, telif hakkı ihlali gerekçesiyle Digiturk'un şikayeti sonucu erişime kapatılmasına blogcular ortak bir bildiriyle tepki gösterdi...


Dünden itibaren pek çok blogta yayınlanan 'Bloguma Dokunma' başlıklı bildiri şöyle:

"Bir ülkenin internet deneyimi ve tarihinin sansürlerle anılması çok trajikomik bir durumdur. İnternetin özü olan birey haklarının ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması, sosyal medya dünyasının özüne tamamen aykırıdır.

Bizler; Türkiye'nin dört bir yanından profesyonel veya amatör olarak blog tutanlar, internette günlük yaşantılarını ve birikimlerini ve deneyimlerini diğer insanlarla paylaşma hevesiyle tutuşan herkes, gelişmeleri endişe içinde izlemekteyiz. 5651'nci no'lu kanunun esnekliğinden mütevellit, 1 Mart 2011 günü, Google'a ait olan ücretsiz blog servisi Blogspot, Digiturk grubunun açmış olduğu dava sebebiyle erişime kapatılmıştır. Süper Toto Süper Lig'in yayın haklarının sahibi olan Digiturk bu davada, korsan olarak LigTV yayını yapan kişilere karşı kendi haklarını savunmak amacıyla hukuki süreç başlatmıştır. Ancak ilgili kanun gereği yasaklamaların, sitelerin adresleri ve alt-domainleri üzerinden değil; IP adresleri üzerinden yapılması sebebiyle Blogspot'a ait birçok ilişkili IP aralığı erişime kapatılmıştır. Böylelikle de binlerce blogger'ın kişisel sitesi sansür kurbanı olmuştur. Bazı bloglara bazı anlarda girilmesinin sebebi ise aynı IP üzerinde birçok blogun yer alması ve aslında her IP'nin yasaklanmamış olmasıdır.

İlgili kanunun esnekliğini ve nelere yol açtığını geçmişte birçok kez görmüşken, devlet sansüründen dolayı binlerce site yasaklanıyorken, Digiturk ve Google'dan daha duyarlı davranmalarını beklemek tüm blogger'ların hakkıdır. YouTube'daki korsan maç yayınlarını kaldırmak için yapılan özel yetki anlaşmasının bir benzerinin de Blogspot için yapılması ihtimal dışı değildir. Bugüne dek Digiturk ve Google bu konuda masaya niçin oturmamışlardır? Google kendi kullanıcılarının hakkını neden savunmamaktadır? Digiturk böyle bir topyekün sansürün yaşanacağını bile bile neden hâlâ, tek amaçları düşüncelerini diğer insanlarla paylaşmak olan bloggerları mağdur etmektedir? Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti'nin yasa koyucuları, vatandaşlarının ifade özgürlüğü hakkının gasp edilmesine neden hâlâ göz yummaktadır?

Kaldı ki bu korsan yayınları yapan kişiler, teknik bilgileri yüksek olduğundan bu yasaktan etkilenmemektedir. Tam tersine bu sansür, tek amacı blog tutmak olan internet kullanıcılarını etkilemektedir.

Digiturk, Google ve Türkiye Cumhuriyeti devletini artık bu sansür ayıbına karşı duyarlı olmaya, tüm sansür karşıtı internet kullanıcılarını bu harekete katılmaya ve tüm basın mensuplarını ifade özgürlüğüne destek vermeye davet ediyoruz."

1 Mart 2011 Salı

Melekler Sehri Bangkok

Erkan is seyahati sebebiyle Eylul'de Bangkok'a gidecegini soyledigi zaman bana gun dogdu:)

Hemen on arastirmalari yaptim, ise oncelikle tecrube edinenlerin bloglarini okuyarak basladim ki gercekten faydali oldu. Nairobi-Istanbul-Bangkok-Istanbul-Nairobi ucusumu hemen ayarladim.(Oglumuzu anneannesine birakmaya karar verince bu sekilde bir rota cizdim).

Ben Istanbul'dan Erkan da direkt Nairobi'den geldi, 9 saatlik ucusun sonunda esimle Bangkok havalimaninda bulustuk, pek romantikti:) Alandan taksiye mi, shuttle'a mi vs. diye dusunurken yogun nem ve sicak altinda erimeden kendimizi shuttle'a attik ohhh klima son ayarda sehrin yolunu tuttuk. Merkeze geldik ve durduk ama Allah'im ne trafik Istanbul trafiginden beter, tek fark kimse sizlanmiyor, kuzu kuzu bekliyor. Kotu olan yogun egzos kokusu... Etrafa bakinirken motosikletlilerin hatta bazi yayalarin bundan kacinmak icin maske taktiklari gozume carpiyor.
 
Inisimizden 2 saat sonra Sukhumvit bolgesinde kalacagimiz otelimize yerlestik. Kaldigimiz otelin kapisindan cikinca hemen skytrain ve metroya 5 dakikada yuruyerek ulasabiliyorduk ki vakit nakittir, cok avantajini gorduk.

Bangkok'ta nehrin kiyisi, Sukhumvit ve daha birkac bolgede kalinabilecek cok sayida otel var. Biz otelimizi internetten yorumlara bakarak sectik, hayal kirikligina ugramadik.

4 saatlik saat farki ve uykusuz gecen 9 saatlik ucusun sersemligini uzerimizden atmak icin hemen dus alip kendimizi disari attik. Yol kenarlari minik el arabalarinda yiyecek satan Taylandlilar'la dolu... Yerel halkin cogu bu tezgahlardan paket yaptirip ellerinde plastik torbalarla evlerinin yolunu tutuyorlar. Aciz, birkacina yanasip su nedir icinde ne var vs. diye soruyoruz ama Ingilizce onumuzde kocaman bir duvar... Ilk gunun verdigi acemilikle yol kenarinda yemege cesaret edemiyoruz, yol ustundeki bir kafeye girip sandvic atistiriyoruz, ohhh dunya varmis kendimize geliyoruz, ehhh biraz da agirlik cokuyor kendimizi bir masaj salonuna atiyoruz. 

Masaj salonu dedigin o kadar cok ki secmek zor. Tayland'da masaj yaptirmayani dovuyorlar:) Temiz gorunen(!) bir tanesine giriyoruz, ben ayak-omuz-bas Erkan da Thai masaji yaptiriyor. 1 saatlik masajin bedeli 200 BHT(30 BHT=1 $), ben uykuya dalip ustune ustluk ruya bile goruyorum.

Masaj sonunda her ne kadar vucutlarimiz haydi yataga dese de kendimizi meshur barlar sokagi Soi Cowboy'da buluyoruz. Sokakta sagli sollu ici striptiz bar seklinde dekore edilmis kulupler var, birer kadeh birsey icip pek te keyif almayarak ayriliyoruz. Aaaa yine acikmisiz ama ne yesek diye dolasacak halimiz olmadigindan bir kere daha Bangkok'a gitsek asla yapmayacagimiz seyi yapiyor ve McDonalds'a gidiyoruz, gunun sonu tisss...

2.gun planimiz sabah erkenden kalkip Floating marketlerden birisine gitmekti. Marketler sabah cok erken acilip oglen olmadan kapaniyor. Saat kurmamiza ragmen uyanamadik. Bu marketlerden belki de en turistik olanlari Bond filmlerinden sonra unlenen Damnoen Saduak'in yani sira Taling Chan, Bang Khu Wiang, Tha Kha. Damnoen Saduak ve Tha Kha sehrin 80-90 km uzaginda. Hepsine de degisik ulasim olanaklari mevcut.

2.gun planimiza Grand Palace, Wat Arun ve Wat Pho'yu sigdirdik. Wat, Thai dilinde tapinak anlamina geliyor. Otelden cikip sky train'e bindik.Sky train'den nehire yakin inip, Chao Phraya nehri boyunca toplu tasimayi saglayan botlara bindik. Bot duraklarindaki giselerden gunluk bilet aldik kisi basi 150 BHT verip, halbuki botun icinde alirsaniz kisi basi 10-15 BHT arasi bir rakam oduyorsunuz. Ehhh acemilik kulagimiza kupe oldu.

Yol boyunca halkin icinde yasadigi nehir kenarindaki evleri,yuksek gokdelenleri izledik. Botlarda Budist rahiplere ozel yerlerin ayrilmis olmasi dikkatimizi cekiyor.

Ilk duragimiz Grand Palace.

Grand Palace 1782 yilinda yapilmis 100'den fazla ayri binadan olusan, hem kraliyet sarayi ayni zamanda da icinde idari binalarin bulundugu oldukca gorkemli genis bahceleri olan bir yapi. Kral yilda 5 kere saraya gelip torenlere katiliyormus, gelis sebeplerinin 3'u mevsimsel olarak (Tayland'da 3 mevsim var kis, sonbahar, yaz.) Buddha'nin altindan yapilmis kiyafetini degistirmek.


Binalarin dikkat cekici ozelliklerinden birisi cati kenarlarinin yukariya kalkik olmasi. Cati kenarlarinda asili olan ve ruzgarla ses cikaran zilli susler kuslarin catiya tunemesini ve etrafini pisletmesini engellemek icin yapilmis.

Yeri gelmisken 83 yasindaki Tayland Krali Bhumibol Adulyadej 2010 yilinda Independent dergisinin dunyanin en zenginler listesinde 23 milyar avro servetiyle dunyanin en uzun sure gorev yapan devlet baskani unvaniyla ilk sirada yer aliyor. Bangkok'ta bircok yerde kralin poster seklindeki fotograflarini gormek mumkun ancak hepsi nedense genclik fotograflari... Kral Bhumibol, siyasi bir rolü olmayan anayasal bir monark olmasına rağmen, geniş halk yığınları tarafından seviliyor ve ülkenin yegane birleştirici sembolü olarak görülüyor.

Saraya giris icin kiyafet zorunlulugu var. Sort, kolsuz penye, cok acik ayakkabi giyemiyorsunuz. Kiyafetiniz uygun degilse size uygun bluz ve salvarimsi pantalonlar veriyorlar, kabinlerde uzerinizi degistirip saraya giris yapabiliyorsunuz. Ben onceden okumustum, ona gore giyinip gittim, yanima da cikista degistirmek icin yedek kiyafet aldim.


Bilet alirken verilen brosure ilaveten 350 BHT'a bir rehberle anlasip tura basliyoruz. Mutlaka ingilizcesi anlasilir birisini secmelisiniz yoksa anlamaniz mumkun degil.
Sarayin icindeki irili ufakli ibadet yerlerini gezip bol bol Buddha goruyoruz. Saray bahcesindeki bonzailere hayran kalmamak mumkun degil...


Saraydan cikinca yolun hemen karsisindaki "Au Beau Pain"de birseyler atistiriyoruz ve yagmur basliyor. Yurumektense 2.duragimiz olan Wat Pho icin tuk tuk'a biniyoruz, sonrasinda pisman olacagimizi az cok tahmin ederekten. Seyahat oncesi bloglardan okudugum tipik bir Tayland'li sofore denk geliyoruz. Ingilizcesi anlasilmayan, bizi soyledigimiz yerden baska yerlere goturmek icin israr eden... Biz Wat Pho dedikce o Big Buddha, Thai Center deyip duruyor. Elindeki indirim kartlarini gosterip Thai Center'i anlatiyor yarim yamalak anlasilmaz ingilizcesiyle. Istedigini yapiyor ve bizi Big Buddha'ya goturuyor. Big Buddha ayakta duran devasa bir Buddha gercekten... Cikista hala Thai Center konusunda israr etmeye devam edince ben sinirleniyorum, sofor de sinirleniyor ve fiyati arttiriyor. Sonucta yagmur sebebiyle bindigimiz, saraya yuruyus mesafesindeki Wat Pho'nun kapisinda inip bir daha da seyahatimiz boyunca tuk tuk'a binmiyoruz.


Wat Pho Bangkok'taki en eski ve en büyük tapınak. Ayrıca, 46 m. uzunlukta ve 15 m. yüksekliğindeki “Reclining Buddha” heykeli Buddha'nin nirvanaya ulasmasini tasvir ediyor. Heykelin ayaklarının tabanındaki sedef taslar ise Buddha’nın 108 kutlu alametini tasvir ediyor. Bu heykel Tayland’da yatay konumdaki en büyük ve en güzel Buddha heykeli.  Wat Pho, aynı zamanda Tayland masajı da dahil olmak üzere geleneksel Thai tıp tekniklerinin öğretildiği bir merkez niteliğinde. Wat Pho'nun girisi kisi basi 50 BHT. Yine irili ufakli tapinaklara girip cikiyoruz.



Wat Pho'dan cikinca nehrin karsisindaki Wat Arun'a gitmek icin 3'er Bht verip bota biniyoruz. Wat Arun ayni zamanda "Safak Tapinagi" olarak ta biliniyor.

Wat Arun’nun en büyük ve göze çarpan parçası yapının merkezinde bulunan kule  kısmı. 82 metre yükseklikteki kule gündüz güneş ışınlarını yansıttığı için ışıl ışıl oluyormus. Biz gezerken hava kapaliydi, isildadigini goremedik. Kule, Çin porseleni ve parıltılı seramik parçalarıyla süslenmiş. Bu tarz bir süsleme bugünün şartlarında düşünüldüğünde oldukça masraflı ve zahmetli ama Bangkok’un ilk yıllarında ortam böylesi bir süsleme için oldukça elverişliymiş. Çünkü Çin’den, Bangkok’a yük almak için boş gemiler gelirmiş ama gemiler, su üzerinde ağırlık yapmaları için tonlarca kırık porselen parçacıklarıyla doldurulurmuş. Gemiler yüklerini alınca bu çin porselenlerini Bangkok’ta bırakırlarmış. İşte bu kullanılmayan porselen parçacıkları Wat Arun’un etkileyici süslemesinin kaynağını oluşturmus.

Tapınak, merkez kule dışında 4 adet küçük kulecikten oluşuyor. Bu dört küçük kule, dört rüzgârı sembolize ediyor ve tepelerinde rüzgâr tanrısı Pai’nin heykelleri bulunuyor. Merkez kulenin arkasında pek çok küçük kule daha var.

Bendeniz yukseklik korkumu hice sayip merkez kuleye hic asagiya bakmadan cikiyorum, kalbim gum gum... Manzara havala kapali olmasina ragmen cok guzel. Her ne kadar zorlansam da inisimde objektife gulumsemeyi de ihmal etmiyorum:)


Ehhh epey yorulmusuz, donuste yine kendimizi masaj salonuna attik. Favorim ayak masaji. Masaj salonlari gece gec saatlere kadar aciklar (neden acaba?). Aksam yemegimizi yine yol kenarindaki seyyar yerlerden birinde yiyiyoruz.


Yemek sonrasi Silom'daki Lebua Hotel'in 64.katindaki Skybar'a birseyler icmeye gidiyoruz ve Bangkok'un gece manzarasina hayran kalarak ickilerimizi yudumluyoruz.


Cikinca saat de henuz erken oldugundan Patpong'a gidip, "Open Air Market"i geziyoruz. Acik hava pazarinda unlu markalarin taklitleri pazarlikla cok uygun fiyatlara alinabiliyor, biz sadece yoresel ufak tefek hediyelikler alip ayrildik. Donuste taksiye binmek istedik. Bangkok'ta taksiler oldukca ucuz, o tuzden taksimetre acmak istemeyenler olabiliyor dikkat! Bir de taksiciler sizi alisveris merkezlerine goturmek icin ayni tuktuk soforleri gibi israrci olabiliyorlar. Birkac tanesiyle konustuktan sonra taksimetre acmaya razi olan birine binip otelin yolunu tutuyoruz.

3. gun biz tembel gezginler yine uyanamayip yuzen markete gidemiyoruz. Aslinda biz tembel degiliz hava kapali perdeler bizi yaniltiyor:)) Gezimizin tek icimde kalan kismi bu oluyor, neyse artik bir dahaki sefere:)

O gun pazar oldugundan Chatuchak'a gitmeye karar veriyoruz. Chatuchak ucu bucagi olmayan, her turlu kiyafet, ayakkabi, bitki, antika vb. seyleri bulabileceginiz bir pazar. Pazar dediysem kucuk dukkanlardan olusan labirent gibi bir yer. Elimizde bir kroki olmasina ragmen basimiz donuyor. Kiyafet anlaminda cok guzel seyler buluyorum ehhh cok kilolu da sayilmam ama Tayland bedeni yine de bana zor oluyor. Taylandlilarin cogu oldukca kisa ve zayif. Gerci yeni nesil fast food'la tanistigindan beri kilolu Taylandlilar'in sayisinda epey artis goruluyor. Oyle boyle kendime birkac penye vs. aliyorum gururlanarak:)

Chatuchak sadece Cumartesi ve Pazar gunu acik. Denk gelen bir gunde Bangkok'taysaniz mutlaka ziyaret edin ve Pat Pong'daki pazarla zaman kaybetmeyin.

Chatuchak'ta 4 saat gecirip (yine de hepsini gezemeden) yorgun dusuyoruz. Cikista yol kenarindaki tezgahlardan taze meyvalarla agzimizi tatlandiriyoruz.


Otele aldiklarimizi birakip aksam yemegi icin yine yol kenarindaki seyyar restoranlardan birinde midemize Thai lezzetlerini doldurduktan sonra sokak barlarindan birisinde birseyler icip otelimize donuyoruz. Yorgunuz yarin son gun...

4. gun planimiz Ulusal Muze'yi gezmek. Bugun biraz da tembeliz genis genis geziyoruz. Bangkok devaminda Phuket'te bol bol dinlenecegiz ama olsun. Son gunumuzde kosturmak istemiyoruz. Tekrar nehir boyunca yolculugumuzu yapip uzerine de yuruyerek muzeye variyoruz. Yolda bir suru tezgah goruyoruz. Tezgahlara bakinarak yuruyoruz. Tezgahlarin hepsinde irili ufakli Buddha heykelleri, resimler, minik minik taslar vs var. Budist rahipler tezgahlarin en meraklilari...

Ulusal Müze, Güneydoğu Asya’nın en büyük ve en kapsamlı müzesi olma özelliğine sahip. Müzenin binası 1782’de Prens Wang Na’nın sarayı olarak inşa edilmiş ve 1884 yılında müzeye çevrilmiş.

Müzede Tayland ve komşu ülkelerin kültür miraslarına ait kronolojik olarak düzenlenmiş pek çok eser sergilenmekte. Müzede özellikle görülmesi gerekenler arasında; Thai dilinin en eski kayıtı olan Kral Ramakamhaeng’in taş sütunu, Kral Taksin’in tacı ve V. Rama bölümü bulunmakta.

Ana sergi salonunda Tayland’ın geleneksel müzik aletleri, seramikler, kıyafetler, ahşap oymalar ve Çin sanatından örnekler sergileniyor. Muzenin icinde fotograf cekimi yasak. Muzenin bahcesinde sansimiza o gun ogrencilerin yaptigi atolye calismasi var... Cocuklar mutlu, yerlere yayilmis faaliyetteler.


Muze cikisinda aklimizda olan ufak tefek birkac alisveris icin Sukhumvit civarinda birkac yere ugrayip ve tabii ki masajimizi yaptirip otelimize donuyoruz. Sabah Phuket ucusumuz icin erken kalkacagiz. Yatagima Bangkok'a bir daha gelebilme hayaliyle kivrilip uyuyorum.

ลาก่อน(Bye) Bangkok